Sayfalar

29 Haziran 2012 Cuma

MAYA - Bozcaada


Her seyahatten önce olduğu gibi Bozcaada'ya da gitmeden önce araştımamı yaptım, nerede yenilecek içilecek belirledim. Listemde birkaç yer vardı ama bunların arasında beni en çok heyecanlandıran Maya'ydı. Hatta gittiğimiz haftasonu "Bozcaada Şarap Tadım Etkinlikleri" olacağı için, ne olur ne olmaz diye önceden arayıp rezervasyonumu da yaptırdım, yerimi garantiledim. Bu seyahatte de bizim ekip aynıydı, Melina, Ecosum ve ben, "üç kafadarlar"! Melina adayı iyi biliyor, son birkaç senedir senede birkaç defa gidiyor mutlaka! Rezervasyon yaptırdıktan sonra heyecanla onu aradım, ona sormadan böyle bir şey yaptığımı söyledim. Cevap olarak fırçayı yedim,"Sen bilmeden etmeden....", sonrasında da ona göre gidilmesi gereken yerleri bana mesaj olarak attı ki, bunlar zaten br tanesi hariç benim listemde de vardı. Neyse tabii ki sevgili arkadaşım ben çok istediğim için, denemekte fayda var diyip, Maya'ya gitmeye razı oldu ve böylece adadaki ikinci gecemizde bizi bizden alan, kendimizden geçiren bir yemek yedik. Yanlız "yemek yemek" lafı biraz hafif kalıyor ama ne diyeceğimi de tam bilemiyorum çünkü orada tecrübe edilen şey yemeğin ötesinde bir şey! Yemek, ortam, insanlar, sohbet, herşey inanılmaz keyifli!  Maya bir restaurant değil, Selçuk Aykan'ın bağ evi ve Selçuk("Bey" denmesinden hoşlanmıyor!) misafirlerini bahçesine koyduğu bir kaç tane masada ağırlıyor, evine gelen arkadaşlarını ağırlar gibi. Selçuk yemekleri, peynirini, ekmeğini ve şarabını kendi yapıyor. Tam "one man show"! Tabii ki ona yardımcı olan başta eşi Evrim ve ekibi(ekip=Didem ve Selçuk'un yardıma gelen kardeşi Esra Hn. acayip şeker insanlar) var ama tarifler ondan. Servise peynir tabağı ve şarapla başlıyorlar. Şarap servisine sadece Selçuk bakıyor, o karıştırıyor, sallıyor, ayarlıyor, servis ediyor, size yudum yudum keyfini çıkarmak kalıyor.


Peynirleri yedikçe biz Melina'yla birbirimize bakıyoruz ve inanamıyoruz Türkiye'de böyle peynirler yiyebildiğimize! Çeşitler ve  lezzetleri süper! Selçuk'un 40 tane keçisi, 10 tane de koyunu var ve onların sütlerinden her gün peynir yapıyorlar. Peynir yapmayı da Napa'da öğrenmiş. Küflüsü, cevizlisi, otlusu...Peynirlerden sonra mezeler gelmeye başlıyor. Mezeler geldikçe geliyor, geldikçe geliyor da, biz bitiyoruz:)) Her biri başka bir sürpriz! Humusun görüntüsü humus ama mis gibi salatalık kokuyor, lezzeti ikisinin birleşimi (mi desem bilemedim). Ama pardon ya, mezelerden önce füme et geliyor ki, ben etçi bir insan olmadığım halde bayılıyorum. Koklaya koklaya bir hal oluyorum, missss! İncecik, şeffaf dilimler ağızda eriyor! Taş fırında pişmiş ekşi maya ekmekle yiyince ise başka bir keyif.



Sonra zeytinyağlı sarı fasülye geliyor, tadıyoruz ve ne var bunun içinde diye anlamaya çalışıyoruz. Bildiğiniz fasülyeyle alakası yok. Yoğurtlu kabak, üzümlü baklalı enginar, etli çam fıstıklı közlenmiş patlıcan, hepsi çok farklı ve inanılmaz lezzetli!




O kadar doyuyoruz ki, artık bir lokma daha yiyemeyiz desekde öyle bir şey geliyor ki denemeden duramıyoruz. Mesela bir patates cipsi geliyor, sadece bir tek cipsi tadına bakmak için alıyorum, hoppala, bu da nedir şimdi? Patatesin gerçek tadını alıyorsun, eski usül klasik cipsler gibi ve çıtır çıtır! Selçuk cips servisini bitirmiş, mutfağa dönerken "bir tane daha alabilirmiyim"diyorum, gülüyor! Bir de Ece için özel yapılan bir yemek var, erikli-etli karışık sebze. Ece de beğeniyor, biz de. Zaten genel olarak beğenmek lafı hafif kalıyor, transa giriyoruz daha doğru olur!
Sıra ete geliyor, ne kadar tok olursam olayım, tadına bakmazsam çatlarım diye ufak bir dilim bonfile seçiyorum. Etler 21 gün özel bir şekilde dinlendiriliyor ve Selçuk, kim ne çeşit et isterse getirip, porsiyonu isteğe göre kendi kesiyor, hazırlıyor. Bonfilem pişirilip getiriliyor, bonfile değil küşleme sanki, lokum gibi! En son tatlılar geliyor, karadut soslu cheesecake ve meyveli muhallebi.


Önce ikisinin de tadına bakıyorum, o ana kadar yediğim her şey gibi tatlılar da farklı. Cheesecake'de krema, mısır nişastası falan yok. Sadece yumurta ve kendi yaptıkları lor kullanılmış, çok hafif. Üstündeki karadut sosu hafif ekşimsi, beraber tehlikeli bir ikili olmuşlar. Sakızlı meyveli muhalebi de kırmızı meyvelerle yapılmış, sakız tadı kararında. Ben tadacağım diye başlıyorum ama kendimi durduramıyorum. Aaaa bir bakmışım bitirmişim:))
Melina'nın rahmetli babası güzel bir şey yediği zaman "Dişlerim için müzik çalıyorlar" dermiş! Bayılıyorum bu lafa! Bu akşam bizim dişler için süper bir konser oldu desek yeridir çünkü:))
O akşam çok yoğun olduğu için Selçuk'la pek konuşamadık ve pazartesi müsaitse uğrayacağımızı söyleyip ayrıldık. Pazartesi bizim adada son günümüzdü, plajdan çıkınca otele dönmeden akşamüstü gittik Maya'ya. Biz bir yarım saat oturup benim yazabilmem için bilgi alıp kalkarız diye düşünürken, öyle bir oldu ki, önce Selçuk yemeğe kalın dedi, sonra biz kendimizi akşam yemeği için hazırlıklara yardım ederken bulduk. Bahçede semizotu ve sarımsak ayıklamakla başladık, mutfakda yemek yapmakla devam ettik:)) Yemek yapmak derken, bu da Selçuk'un bize bir jestiydi esasında, en sevdiğimiz yemekleri öğrenelim diye, o tarif etti, biz yaptık. Böylece o çıtır cipslerin ve yoğurtlu kabağın nasıl yapıldığını da öğrenmiş olduk. Ben bir de "asma yaprağında sardalye" yapmayı öğrendim.  Biz mutfakdayken Ecos da bahçede Uzo'yla(Alman kurdu değil kuzu sanki) oynadığı için Ece de bayıldı bu işe.


Ece mutlu, biz mutlu, o akşam geç saatlere kadar yedik, içtik, sohbet ettik. Ece uykusu gelince pusetinde uyudu ama, uyumadan önce de ilk aksam tatlılar servis edilmeden uyuduğu için yiyemediği, meyveli muhallebisini de yemeyi ihmal etmedi. Ece'nin reflüsü olduğu için yatmadan önce bir şey yememesi lazım ama ne dediysem engel olamadım. Son lokmasına kadar bitirmeden uyumayı reddetti. Bu akşamın bomba lezzeti ise Selçuk'un kendi için hazırladığı, bize de tattırdığı, ızgara kalamardı!  Hani güzel bir çikolata yerken, bütün ağzınızın içini o müthiş leezeti sarar, gözlerinizi kapatıp, kendinizden geçersiniz yaa, lokum gibi kalamarlar da insana o hissi veriyordu. İşte böyle... Selçuk Aykan, her şeyin iyisine meraklı, yemeğin(peynir, ekmek, şarap vs.) iyisini bulamadığı için ise, araştıran, öğrenen ve kendi yapmaya başlayan, yapmakla da yetinmeyip misafirlerine sunan ve dişlerimiz için konser veren orkestra şefi yoksa besteci mi demeliyim, bilemedim...:)))))))


27 Haziran 2012 Çarşamba

Peynirli Kabak Bohçası


Kabakları boyuna ince dilimler halinde kesip, fırçayla sarımsaklı zeytinyağ(kaseye koyduğunuz bir miktar zeytinyağının içine 1-2 diş ezilmiş sarımsak koyunuz) sürdüm ve pişirme kağıdı serilmiş tepsiye dizdim. Üzerine biraz tuz ve taze çekilmiş karabiber ekip, 180 derecedeki fırında kabaklar yumuşayana kadar pişirdim. Diğer tarafta lor peyniri, beyaz peynir, bol kıyılmış dereotu, kırmızı pul biber ve zeytinyağıyla bir karışım hazırladım. Artı şeklinde koyduğum 2 dilim kabağın içine 1 tatlı kaşığı dolusu peynir karışımından koyup, dilimleri kapatıp, kürdanla tutturdum.
Yazlık, basit ve sağlıklı bir atıştırmalık/meze oldu!
Afiyet Olsun:))

21 Haziran 2012 Perşembe

Gurmebüs Ahırkapı Buluşması

O gün nasıl yorgunum, hastayım, evden çıkacak halim yok esasında. Ama kafama koymusum bir kere Kurtuluş gezisinden sonra, "Gurmebüs Ahırkapı Buluşması'na" gidilecek! Ece'nin de evde durmaya hiiiç niyeti yok, nasılsa beni rahat bırakmayacak gezmeye gitmeden. Kurtuluş gezisine Ece'yi götürmedim, çünkü Ece yanımdayken ne yediğimi, ne konuştuğumu anlıyorum. "Sonradan Gurmeler" ekibinden Aycan çocuğum olduğunu öğrenince "niye getirmediniz, getirin, biz ilgileniriz" diyince, Ece'nin de hoşuna gideceğini bildiğim için bu sefer "benim minik gurmem" de geldi benimle. Ece'nin gerçekten de çok iyi bir damak tadı var! Bir kere lezzetli olmayan bir şeyi ona hayatta yediremezsin. Ece yemiyorsa, bilki başarısız bir yemektir! Beğenirse söylerde zaten "Hmmm, lezzetliymiş!"diye. 6 ayı dolduktan sonra, anne sütü yanında ek gıdaya geçtiğimizde, Ece sütle ya da suyla hazırlanan hazır mamaları yemeyi reddetti. Sabahları yumurta sarısı, süt, bebek bisküvisi vs. ile hazırlanan bulamaçı da yemeyi reddetti. Denemediğim mama kalmadı ama hiç birini istemedi. Benim kızım direkt zeytinyağlı yemekler, domatesli-fesleğenli spagetti, kahvaltıda yumurtanın sarısı, zeytin vs. yemeğe başladı. Hiç unutmuyorum sadece dört dişi varken, enginar dolmasının yaprağını nasıl kemirdiğini görenler inanamamıştı! Neyse, uzun lafın kısası  "bu toprakların en lezzetli hareketi Gurmebüs", ana-kız tam bize göre bir hareket! Bir kere "Sonradan Gurmeler" ekibi süper, organizasyon kusursuz! Oraya bir gittik ki, bir sokağı donatmışlar resmen! Neler yokki? Dordurmacısından nohutlu pilavcısına, lokmacısından şerbetçisine, çalgıcısına varana kadar tam bir sokak şenliği! Yemekler harika, sohbet, müzik, eğlence...
Oraya vardığımızda karnımız acıkmıştı. Önce şöyle bir dolandık neler var diye. Nohut-pilavı görünce Ece'nin ne yiyeceği belli oldu çünkü bayılır, en sevdiği yemeklerden biri!

    Armada Hotel'den Nohutlu Pilav


    Armada Hotel'den Portakallı İrmik Helvası

    Giritli Restoran'dan Lokma

    Balıkçı Sabahattin'den Torik ve Midyeli Pilav

    Karışma Sen'den Tarama
    Tarama'nın sunumu çok hoştu! Yanında grisinilerle servis ettiler!

    Tahinli Dondurma ve Ahırkapı Şerbeti de Armada Hotel'dendi!

Karnımızı doyurduktan sonra daha öncekine katılamayanlar için yapılan küçük bir tura katıldık. Önce "Türkiye Gezginler Klübü Derneği" merkezi önünde bir mola verdik. Prof.Dr.Orhan Kural bu binayı nasıl aldığını, kullanılabilir hale getirebilmek için ne mücadeleler verdiğini anlattı. "Gelişmek, ilerlemek istiyorsak da gezip, görmeliyiz" diyerek konuşmasını bitirdi. Oradan sonra biraz ileride, şimdi müze olan "Hamamizade İsmail Dede Efendi'nin evine gittik. Dede Efendi Osmanlı zamanının meşhur bestekarı! Bu ev de kendisine 2.Mahmut tarafından hediye edilmiş.

Maalesef evin şu anda sadece "selamlık" kısmı mevcut. "Haremlik" kısmı Kalyon Oteli yapılırken hiç edilmiş! Bizim kadar tarih zengini olup da bunun kıymetini bilmeyen, koruyamayan bir memleket daha var mıdır acaba!? Ev bu haliyle bile o kadar güzel ki, bayıldım! Orjinal hali denize kadarmış, kim bilir nasıl güzeldi!

     Küçük turumuzdan sonra şenlikli sokağımıza geri döndük ve yiyip, içip, eğlenmeye devam ettik!


     Günün son olayı ise "Gurmebüs turuna katılım ve teşekkür" belgelerimizin verilmesiydi!


Ayrılma zamanı geldiğinde anlaşıldı ki herkesin aklında aynı şey var, Armada Hotel'in terasında birşeyler içmek! Uzun zamandır gitmek isteyip de bir türlü gidemediğim oteli görmek için de iyi bir fırsat oldu benim için. Otel güzel, ama terası muhteşem! O kadar yemeğin ve tatlının üstüne ben bir Türk kahvesi içtim, iyi geldi. Bir yarım saat kadar oturduktan sonra biz eve dönmek üzere kalktığımızda Ece şöyle söyleniyordu "Anneee biz niye gidiyoruz? Onlar niye oturuyor hala? Gitmeyelim anne, biz de oturalım, lütfeeennn!!!"

NOT: Kandil simidini bile düşünmüşlerdi! Benim orda yiyecek halim kalmadığı için yanıma aldım, akşam yedik ve  "Helal Olsun Sonradan Gurmelere!"diyerek kendilerini andık:))))

20 Haziran 2012 Çarşamba

Menemen


Bayılırım menemene! Sadece kahvaltıda değil, sabah, öğlen, akşam, her saat yiyebilirim! Yazın evde yemek olmadığı zaman, menemen malzemeleri varsa problem yoktur benim için:)) Bazıları soğanlı yapar, bazıları soğansız, herkesin kendine göre bir tarifi vardır. Ben soğansız yaparım. 2-3 tane çarliston ya da yeşil köy biberinin çekirdeklerini çıkarıp, kıydıktan sonra zeytinyağ ve tereyağ karışımında biraz yumuşayana kadar çeviririm. Sonra küçük küp küp kesilmiş domatesi ve tuzunu eklerim. Domatesler ölmeye başlayınca da önce çırpılmış bir yumurtayı(bu 1-2 kişilik menemen için) ekleyip, karıştırırım, sonra da kaç yumurta koyacaksam onları da açtığım yuvalara kırarım. Yumurtaların üstü kabuk tutana kadar bir kapak kapatırım. Eğer yumurtaların sarısı  bandırmalık kıvamda olsun istiyorsanız(ki ben öyle severim) bu aşamada başında durun, bırakıp gitmeyin, zira üstü beyazlanınca hemen kapağını açıp, ocaktan almak gerekir. Yoksa sarısı katılaşır. Üzerine biraz taze çekilmiş karabiber, yanına çıtır ekmek(mümkünse köşesi), çay ve bir dilim Ezine beyaz peynir! Olay bitmiştir, tamamdır,afiyet olsun:))

11 Haziran 2012 Pazartesi

Gurmebüs'le Kurtuluş'da Lezzet Durakları Keşfi

Gurmebüs yukardaki şirin otobüs! Hiç bir otobüse bu kadar çok binmek isteyebileceğim aklıma gelmezdi! Ama söz konusu "bu toprakların en lezzetli hareketi" olunca istiyorsunuz! Ben çok istedim, bindim de, inmeye de niyetim yok ona göre!
Gurmebüs "Sonradan Gurmeler" ve Armada Otel'in bir projesi. "Sonradan Gurmeler" yemek yemeyi seven ve çoğu ODTÜ'den arkadaş bir grup genç. Hepsi çok şeker! Armada Otel'in alıp restore ettiği 1957 model Mercedes otobüsle İstanbul'daki lezzet noktalarını keşfediyorlar. Çok iyi organize olmuşlar ve seçtikleri noktalar da çok isabetli! Ben Kurtuluş gezisiyle katıldım aralarına. Çok keyifli ve lezzet dolu bir gezi oldu!

Taksim'de otobüse bindik, Pangaltı'da inip turumuza başladık. İlk durak "Pangaltı İşkembe Salonu'ydu". İtiraf edeyim hayatımda hiç işkembe içmedim, gün ortasında da ilk denememi yapmak istemediğim için ben mercimek çorbasını tercih ettim. Arnavut asıllı bir aile işletmesi ve şu anda başında 3.kuşak Ali Bey var. Bütün çorbalar et-kemik suyuyla pişiriliyor ve benim içtiğim gayet lezzetliydi! Bir dahaki sefere gece gelip işkembe de denemek lazım!

İkinci durağımız "Tuşba Şarküteri" oldu ki burası benim bu turdaki favori mekanlarımdan biri! 1968 yılında Ermeni meze mucidi Vartan Türker ve Vanlı Doğan Yörükoğlu tarafından kurulmuş. "Tuşba" da Van'ın eski isimlerinden biri zaten. 1978'de işletmeyi devralan Selahattin Baykal soğuk mezeleri kendisi yapıyor. Biz tarama, çerkez tavuğu, patlıcan salatası ve topik yedik. Hepsinin kıvamı yerinde, lezzeti harikaydı. Evime yakın olsa buranın müdavimi olurdum, o kesin!


3.durağımız Adana Ocakbaşı'ydı. 1978'de açıldığından beri ocakbaşında misafirlerini ağarlayan mekanda yarım porsiyon Adana'yı, yanında sumaklı soğan, közlenmiş biber, domates, soğan ve ezmeyle beraber afiyetle yedik:))


Bir sonraki durağımız "Göreme Muhallebicisi'ydi". Burada iki seçenek vardı, manda yoğurdu ya da kazandibi. Bir sonraki durak da turşucu olacağından, hemen günün sürprizi Bayan Maria'ya(Maria'nın bahçesi) danıştım.  Bayan Maria, tatlının üstüne turşunun pek iyi gelmeyeceğini söyleyince manda yoğurdu yedim ama aklım tatlılarda kalmadı desem yalan olur! Gerçi yoğurt da üstü kaymaklı kaymaklı pek güzeldi cidden! Bu arada Kurtuluş'da çocukluk anıları olan Bayan Maria bu tura özellikle katılmak istemiş!


5.durağımız "Pelit Turşucusu'ydu". 60 yıllık mekandaki turşular, Ankara Çubuk salatalık turşusu hariç, sirkeyle yapılmakta(Allah rahmet eğleyin, Adile Naşit'in "Turşucu" filmi geldi aklıma ve sormadan duramadım)! Kapasitem dolmaya yakın olduğu için burada sadece en sevdiğim çeşitler olan lahana ve salatalık turşusunun tadına baktım:))


6.durağımız benim ikinci favorim "Nazar Pastahanesi'ydi". 53 senelik bu işletmenin sahibi Bahattin Bey işine aşık insanlardan ve aynı zamanda da profesyonel maraton koşucusu! İnanılmaz lezzetli profiterolünün yapımında Belçika çikolatası ve Hollanda kakaosu kullanıyor. Çikolata sosu insanın ağzını sarıp, kendinden geçiren cinsten, hamuruysa pamuk gibi! Yanlız profiterolümüzü burada yemedik, paket yaptırıp, yanımıza aldık son durakda yemek üzere. Karadenizli hemşerim Bahattin Bey'in ikram ettiği bir küçük eklere hayır diyemedik ama...



Son durağımız senelerce babamdan duyduğum "Madam Despina Meyhanesi'ydi". Madam Despina, Türkiye'nin ilk kadın meyhane işletmecisi! 16-17 yaşlarında girdiği bu sektörde, ilerki senelerde patron ve sonra efsane olmuş! Burası herhalde kıymetini bilmemiz ve korunması gereken sayılı değerlerimizden. Madamın, mekanın orjinali gibi korunması şartıyla devrettiği Ercan Bey de buranın "soyut kültür değeri" olarak korunması ve kapanmaması için uğraşıyor! Mekanın favorileri olan ciğer ve pilakiyle beraber birer tek atmaktan kendimizi alıkoyamadık!





Üfür üfür esen bahçesinde, şırıl şırıl akan çeşme eşliğinde, aynı kafadan insanlarla sohbet-muhabbet başka türlü keyifliydi! "Ay bu şimdi kaç kaloridir acaba"," aman bu çok kilo aldırır şimdi" vs. duymadan keyifli keyifli yedik, içtik,sohbet ettik. Tekrarını sabırsızlıkla beklediğim bir gezi oldu benim için!!!


8 Haziran 2012 Cuma

Eda Kebap


Taktım mı takıyorum bazen, birinden duyayım ya da bir yerde göreyim, yerini bulana kadar, gidip yiyene kadar içim rahat etmiyor! Eda Kebap'a da takmıştım, meğer burnumuzun dibindeymiş senelerdir! Olsun geç olsa da bulduk:)) Deyme meşhur kebapçılara 10 basar bence! Yemeklerin lezzeti, servisi, işinin başındaki sahibi...Biraz salaş ama böylesi daha iyi!
Oturur oturmaz mezeler gelmeye başlıyor...


Humusun hem kendi, hem üstündeki pastırması harika!  Yanına koydukları muhammara, ki ben bir dahaki sefere ayrıca getirmelerini istiyeceğim, çok güzel. Gavurdağı salatası taze yapılmış, ekşisi, cevizi kararında. Patlıcan salatası da tam olması gerektiği gibi. Hepsi birbirinden lezzetli!

Eşimin yeğeni gelmişti, ailecek gittik, hepimiz beğendik!
Yemekten sonra tatlı için, şimdi bir de havuç dilimi varsa tam olur dedim, "Var tabii, Kilis'den geliyor" dediler ve beni mest ettiler. Ama havuç dilimi Gaziantep'de yediklerim gibi değildi, biraz kuru geldi bana!

Kebabı ortaya karışık istedik, adana, çöp şiş, pirzola ve küşleme. Hafif acılı marinesiyle çok lezzetliydi hepsi!
Canımız kebap istediği zaman nereye gideceğimiz belli oldu artık, öyle söyliyeyim:))
Tavsiye ederim efendim!!!

6 Haziran 2012 Çarşamba

Kuru Kayısı-Üzüm ve Fındıklı Biscotti

Daha önce incirli, bademlisini yapmıştım. Bu sefer kuru kayısı, fındık ve biraz da siyah kuru üzüm koydum.
Ben bu haliyle daha çok beğendim.  Çayla veya kahveyle çok güzel oluyor.  Tarif için bakınız http://www.gozkarariyemekleryapangezente.blogspot.com/2011/12/biscotti-bademli-incirli.html


Afiyet Olsun:))

5 Haziran 2012 Salı

Elmalı Kek


Hafta arası bir fırsatını yaratıp, yarım saat için bile olsa Çiğdem'e uğramaya çalışırım. Bir kahve, biraz sohbet iyi gelir bana, bir nefes alırım:)) Geçenlerde uğradığımda bir baktım bizimki döktürmüş, affetmedim tabii:))
Suna Teyzesinin tarifiymiş, pek lezzetli! Yanına da çay, ooohhh!

Malzemeler:
Hamur için:
3 yumurta
1 paket margarin(yumuşamış)
2 su bardağı şeker
2 yemek kaşığı yoğurt
750 gr un
1 paket kabartma tozu

Ara malzeme için:
5-6 adet elma
1 avuç ceviz
1 kaşık toz şeker
tarçın

Hamur için bütün malzemeleri karıştırın, yarısını fırın kabınızına döküp, ara malzemeyi koyduktan sonra, kalan yarısını da onun üzerine dökün. 170 derecede üstü pembeleşinceye kadar pişirin. Soğuduktan sonra üstüne pudra şekeri serpin.
Afiyet Olsun:))

1 Haziran 2012 Cuma

Pastırmalı Patates Köfte



Birkaç ay önce yabancı yemek programlarından birinde seyretmiştim. Onlar kalan patatesleri değerlendirmek için bacon'la yapmışlardı. O zamandan beri aklımda denemek. Geçen gün evde hazır hem pastırma hem de patates varken deneyeyim dedim. 4- 5 tane patatesi soyup, dörde bölüp haşladım. Pişince suyunu süzüp, patatesleri çatalla biraz ezdim. Biraz zeytinyağ, rendelenmiş kaşar, minik küp küp kesilmiş dil peyniri,tuz, karabiber, biraz muskat(rendeledim), bir çırpılmış yumurta ve küçük kare kesilmiş pastırmaları ekledim. Elimde köfte şekli verdim. Birazını sade olarak birazını da ekmek kırıntısına batırıp zeytinyağında kızarttım.
Dışı ekmek kırıntılı olanlar daha güzel oldu. Köfte olarak hazırladıktan sonra önce yumurtaya sonra ekmek kırıntısına batırsam belki daha da iyi olabilirdi. Bir dahakine öyle deneyeceğim. Ama lezzetli oldu!
Afiyet Olsun:))