Sayfalar

20 Temmuz 2012 Cuma

Gurmebüs'le Balat



Bu Gurmebüs'le üçüncü turumdu ve gene çok güzel geçti tabii ki. Turun müdavimleri olarak birkaç kişi iyice kaynaştık artık. Yanlız bu turda otobüsümüz yoktu, kendisine nazar değmiş ve arızalanmış maalesef:(
Taksim'den Balat'a midibüsle gidildi. İlk kez tura gelenler Gurmebüs'e binemeyince biraz üzüldüler!

Balat'dan bazen arabayla geçiyorum ama arabayla geçerken, hele de arabayı kullanıyorsan hiç birşey göremiyorsun. Osmanlı  zamanında özellikle Yahudilerin yerleşim yeri olan semtin arka sokakları o kadar
güzelki, dolaştıkça ben kendime kızdım, neden daha önce gidip görmedim diye. Yahudilerin yaşadıkları apatmanların üzerlerinde resimler var, bunlardan bir tanesini bize de gösterdiler. Zaten itiraf edeyim, bu turda semtin güzelliği benim için yemeklerin güzelliğinin önüne geçti! Şöyle rahat rahat, not alma, fotoğraf çekme telaşı olmadan tekrar gidip keyfine dolaşmak istiyorum, havalar biraz serinlediği zaman.




Gezimizin ilk durağı "Afilli Cezve" idi(kafenin ismine hepimiz bayıldık). Burada hazırlamasının oldukça zahmetli olduğu anlatılan, yaz sıcağında içimizi serinleten, demirhindi  şerbeti içtik ve esasında "Kıbrıs keki" olan cevizli kekten yedik. Demirhindi şerbeti "tamarhind" bitkisinin önce 10 saat suya yatırılması, sonra da 3-4 saat kaynatılmasıyla elde ediliyormuş. Keki ise komşuları yapıyormuş, yaptığı zaman da onlara da getiriyormuş. Kafeyi açtıklarında kafede satmak üzere kendisinden kek yapmasını istemişler. Komşu önce ben yapamam, uğraşamam desede, sonunda haftada 1-2 kere yapmayı kabul etmiş, hatta onlara da öğretmiş. Gerçekten farklı ve çok lezzetli bir kek. Benim de Kıbrıslı bir arkadaşım var, ondan tarifini almayı planlıyorum!


İkinci durağımız ise Fetih İşkembe'ydi. Sadece sakatat sunan bu aile işletmesinde işkembe dışında tandırda pişen kokoreç önde gelen lezzetlerden. Hayatında hiç kokoreç yememiş olan bana kokoreç yedirdi öyle söyliyeyim. Yanında da "Niğde Gazoz" içtim. İlk defa orada gördüm ve denemek istedim. Tadı "Uludağ Gazoz'a" benziyor, hoşuma gitti.


İşkembeciden sonra Cihan Tulumba'ya gittik. Çıfıt Çarşısı'nın ara sokağındaki bu geleneksel tatlıcının üç çeşit tulumbası var. Hepsinden tattık.



Dördüncü durağımız ise yanıbaşında muhteşem Bulgar Kilisesi ve harika manzaralı terasıyla "Fındık Kabuğu Restorant'dı". Meşe palamutu hamuru ve fındık kabuklarıyla hazırlanmış kömürün ateşinde pişirilen köfteleri oldukça lezzetli.  Bu lezzeti elde etmek için 3 çeşit eti karıştırıp, içine sadece suyu alınmış soğan koyuyorlarmış. Burada iyi köfte pişirmeyle ilgili de mekan sahibi bize bir tüyo verdi. Köfteyi çatalla çevirmek daha iyiymiş, çünkü çatalın açtığı delikler sayesinde köfte iyi pişermiş!



Köfteciden geçtik 1923'den beri faaliyette olan ve galeta ve peksimeti meşhur "Tarihi Taş Fırın'a". Galeta çok severim, hele yanında galetayı batırıp yiyebileceğim çay ve biraz da beyaz peynir varsa.  Orada tadına baksak da sevdiğim gibi yiyebilmek için biraz almayı ihmal etmedim tabii.


Bir sonraki durağımız restore edilmiş ve klasik bir Balat evi olan "Balat Kültür Evi'ydi".  Bu ev "Soroptimistler (koşulsuz birbirine yardım eden kardeşler demekmiş) Derneği'nin" semtin kadınlarını ve çocukları için geliştirdikleri projeleri uygulama alanı.  Balat'da yaşayan kadınların, burada yaptıkları kurabiye, börek ve mantılar "Vodina Kafe'de" satılarak, elde edilen gelir, başarılı çocukların eğitim masraflarını karşılamak için kullanılıyor. Evin annesi Meltem Hanım, hanımların eğitiminden, mutfağın işleyişine, satışlara kadar herşeyle ilgileniyor. Biz de burada mantı ve etli yaprak sarmanın tadına baktık. Meltem Hanımın iyi bir anne olmanın dışında iyi bir ahçı olduğu bir gerçek, ikisi de çok başarılıydı!


Yemekten önce Balat Kültür Evi'nin terasına çıktık ve inanılmaz mimarisi ve ihtişamıyla "Kırmızı Lise'yi" ve etrafındaki tarihi yapıları seyrettik. Biz hayran hayran seyrederken Bilal Özerol da bizi kısaca tarihleriyle ilgili bilgilendirdi.


Son durak ise hepimiz için çok güzel bir sürpriz oldu, "Külliye". Adı "Külliye", esasında oteller ve turizm şirketleriyle çalışan, daha çok turistleri ağarlayan bir dernek. İçeriye girince ağzımız açık kaldı, film seti gibi... Eski evler, arabalar, sobalar...Alaaddin'in lambası bile var! Masal dünyası... Bir üst kata çıkınca harika manzarası olan bir terası var ama en üst kattaki manzara daha da güzel! Burada yemek yemiyoruz, içecek birşeyler ikram ediliyor. Muhteşem manzara ve yan tarafdaki restaurantdan gelen fasıl müziğiyle kendimizden geçiyoruz! Biraz keyif yaptıktan sonra, bir kere daha "iyiki gelmişim"diyerek eve dönüş yoluna geçiyoruz!







 

2 yorum:

  1. Fotolar ve yazı harika. Gerçekten sakin kafayla serin havalarda tekrar gidesim ve ritüeli en baştan yaşayasım geldi.

    Sevgiler,

    YanıtlaSil

Yorumlarınız?