Gidebilecek miyim, az kaldı, gidiyorum derken, döndüm bile:)) Alaçatı'ya "Ot Festivali" bahanesiyle ilk defa gittim. Çok güzel, çok keyifli bir yer gerçekten. Gerçi festival nedeniyle bayağı kalabalıktı, sezon açılmış gibi. Ben o kadar kalabalık sevmiyorum, tam tadını alamıyorum gittiğim yerin. Biz dün döndük, yola çımadan önce öğlene kadar keyif yaptık. Herkes gitmiş, ortalık sakin, güneşli, mis gibi bir hava...Çoook daha keyifli!
Cumartesi sabah Yenikapı'dan 7.30'da kalkan Mudanya feribotuna bindik, 9'da Mudanya'daydık. Ekip süperdi, Melina, köpeği Mayu(maltiz terrier), kızım Ece ve ben. Melina'nın istihbaratıyla Mudanya'dan sonra 3 saat sürmesi beklenen yolculuk beş buçuk saat sürünce biraz sıkıldık ve yorulduk. Özellikle Ece'nin her beş dakikada bir "Geldik mi?", "Ne zaman Alaçatı'da olacağız?" soruları son bir saat Melina ve benim biraz isyanımıza neden oldu desem yalan olmaz:)) Çocuklu olunca galiba en ideali uçakla gidip orada araba kiralamak ama arabalı olmanın faydasını da pazardan istediğimizi alıp yanımızda getirirken de fazlasıyla gördük! Yorgun bir şekilde otele varıp, eşyalarımızı biraktığımız gibi çıktık ve ilk olarak Asma Yaprağı'na gittik. Ayşe Nur Hanım'la daha önce Ayla sayesinde gıyaben tanışmış olsak da, şahsen de tanışıp muhteşem yemeklerini tattık. Asma Yaprağı'nı ayrıca yazacağım. Yemek yedikten sonra pazara daldık ve kendimizi kaybettik. Gerçekten de ne kadar çok ot çeşidi var, hele enginarlar, bebek olanı, küçük olanları, nasılda ucuz... Artık Ece'yle ne kadar bakıp alınabilirse, aldık birşeyler. Pazardan sonra festivalin ilk aktivitesi olan klasik müzik konserine yetiştik. Ece'nin uykusu geldiği ve Mayu'yu başka çocuklarla paylaşamadığından
vızırdandığı için tamamını dinleyemesek de güzeldi. Akşam yemeği rezervasyonu için aranan yerler dolu olunca, biraz dolanıp beğendiğimiz ve boş masası olan bir yere oturmaya karar verdik. Sonuç olarak Tuval'in karşısında ki sokakta bulunan Karina Balık Restaurant'ın da karar kıldık ve yemekleri yemeğe başlayınca da doğru bir karar verdiğimizi anladık. Hem meze hem balık fazla geleceği için sadece meze ve salata yemeğe karar verdik. Yanında da Çiğdem'in tavsiyesiyle Tekirdağ Gold içtik. Rakı içemeyenler, rakıyı acı bulanlar için çok yerinde bir seçim. İçimi rahat, keyifli ve lezzetli bir rakı. Mezelere gelince...Bütün deniz ürünleri harikaydı. Kalamar tava lokum gibi, ızgara ahtapot pamuk gibi ve tereyağında karides ise acayip lezzetliydi.
Karışık otlardan yaptıkları salatanın da onlardan aşağı kalır yanı yoktu, çıtır çıtır taze yeşillikler, lezzetli deniz ürünleriyle iyi gitti! Deniz börülcesine Ece bayıldı, gerçi o hepsine bayıldı ya neyse...Tek bayılmadığımız şey turp otuydu, olsa da olur olmasa da.
Pazar sabah kahvaltıdan sonra hemen festival alanına gittik. Camiinin üst tarafındaki alanda standlar kurulmuştu satış için. Karnım tok olmasaydı kendimi kaybedebilirdim. Otlu börekler de fena halde aklım kaldı:( Otlarla yapılmış aklınıza gelen gelmeyen bir dolu yemek düşünün standlarda sergilenen ve satılan.
Yukardaki fotoğrafta gördüğünüz 11 çeşit otla yapılmış ekşi maya ekmek gibi...
Yemekler dışında sergilenen otların güzelliği inanılmaz! Isırgan, labada, taze biberiye, kekik, deniz börülcesi, sevket-i bostan, kaya koruğu, radika, turp otu, tere, hardal otu...
Ben en çok şevket-i bostanı merak ediyordum. Benim gibi daha önce görmeyen varsa aşağıdaki fotoğrafda görebilirsiniz. İlk fotoğraf ayıklanmamış köklü hali, ikinci fotoğraf da kökü temizlenip, erkekliği çıkartılmış hali. Bu otun hem etli hem de zeytinyağlı yemekleri yapılıyor. Yanlız tatma fırsatım olmadı, artık bir dahaki sefere...
Şevket-i bostan dışında öğrendiğim için çok sevindiğim bir diğer şey ise yabani lavanta! Ot aşı yarışmasını seyretmek için oturduğumuz Kabak Çiçeği Kahvesi'nin önünde vardı. Kahvelerimizi içip, yarışmanın başlaması için beklerken fark ettik. Havada mis gibi bir koku, nasıl güzel, nasıl hoşumuza gitti. Melina'yla hangisi kokuyor, nedir bu acaba derken, yan masada oturan hanım söyledi, meğer yabani lavantaymış! O hanımın bahçesinde de varmış. Çiçek açmıyor ama mis gibi bir kokusu var(normal lavanta kokusundan farklı)! Bir gün bahçem olursa mutlaka ekilecekler listesine girdi:))
Biraz da "Ot Aşı" yarışmasından bahsedeyim. Jüri süperdi:
- Ayhan Sicimoğlu (Gurme, müzisyen)
- Vedat Başaran ( Feriye Lokantası, İstanbul)
- Erhan Şeker (Zeytinbağ Otel)
- Gökçen Adar (Gurme, yazar)
- Hakkı Akbaykal (Martı Lokantası, Alaçatı )
- Süreyya Üzmez (Trilye Lokantası, Ankara)
- Feridun Ügümü (Hünkar Lokantası, İstanbul)
Bu sene yarışmaya 38 kap yemek katılmıştı. İlk sene 55 kapmış. Tadımlar Rezene Otlu İlkbahar Çorbası'yla başladı, Köz Biberli Radika Salatası, Enginar Çanağında Turpotu ve Radika, Otlu Kaypak, Dorak Aşı vs. ile devam etti. Maalesef Ece sıkıldığı için sonuna kadar takip edemedim. Sonradan öğrendiğim göre yarışmayı "Otlu Pişi" ile Alaçatı dışından katılan bir hanım kazanmış. Bu arada yarışmaya katılan yemeklerden "Otlu Mantı"yı da tatma şansım oldu. Kır Çiçeği Kahvesi'ne girdiğim zaman onlar da tam yarışmaya katılacakları yemekleri olan otlu mantıyı hazırlıyorlardı. Ben rica edince kırmadılar, tadına bakmama izin verdiler, oldukça lezzetliydi! Bugünlük festivalden haberler bu kadar. Devamı yarın...
NOT: Kızımdan şikayet ediyormuş gibi oldum arada ama anne-kız ilk tatilimizdi ve çok keyifliydi! Arada huysuzluk yapması da çok normal, pek ona göre bir program değildi!
Dilekciğim, sizi fena halde kıskandım(!), dağıldım. Ege benim kopma noktamdır. Yazının devamını bekliyorum. İkinci yazıdan sonra kendimi oraya ışınlayacağım herhalde. Artık sayende. Muhteşemsin, sevgiler. Gamze.
YanıtlaSil